Çalışma Saatleri (08:00-18:00)
Pazar KapalıTelefon
0312 231 84 70Şiir, duyguların, düşüncelerin, fikirlerin, hayallerin, hayallemelerin simgelerle söze dönüşerek, soyutun somutlaşması, bazen de soyutun daha da soyutlanmasıdır. Somutlaşsa da soyut kalsa da, şiir her ikisinde de sonsuzluğa düşülen bir şerhtir.
KELİMELERİN İNSANDAKİ VATANI
YÜREK DİLİ
İnsana; estetik, duyarlılık ve insan olma erdemini kazandıran edebi sanatlar, uçsuz bucaksız bir deryadır. Bu deryada sayısız alan, söz ve yazın türü bulunur. Bütün hepsinin içinde de, söz sanatlarının zirvesi olan şiirin yeri ise müstesnadır. Şiir; söyleyenin gönül pınarından hece hece akan, ruhta harmanlanarak, kelime kelime zihninde şekillenen eşsiz bir ahenktir.
Gönül, ruh ve duygu deryasında sonsuz ufkun derinlerine götüren şiirin, binlerce defa yazılmasına rağmen, şu âna kadar net bir tanımı yapılamamıştır. Neredeyse her şairin ayrı bir şiir ve poetika tanımı vardır diyebiliriz. Biçim olarak bakıldığında, düzyazı olarak kabul edilmeyen, yazılı veya sözlü bir anlatım türüdür şiir. Edebi Sanatların nüvesini ve moleküler yapısını oluşturur diyebiliriz. Okuyan ve dinleyenleri kelimelerin ahenkli uyumu, ritmi ve ses akışı ile etkisi altına alarak, yüreğinden zincirler. Bu zincirleme salt söze dayalı unsurlarla sınırlandıramayız. Salah Birse; “Bir şiir, yalnız o şiire giren sözcükler değil, bir de girmeyen sözcüklerden meydana gelir.” Sözleriyle bunu
“Şiiri yönetebilen tek bir şair yoktur.” der Pablo Neruda. Şiir öyle her kalıba sığmaz. Kelimeler dökülür ve sizi alıp kendi akacağı mecraya doğru sürükler. Şiiri oluşturan kelimeler şairin dağarcığından akar, ama, bunun nasıl olduğu çoğu zaman bilinmez. Anlatılmak istenen duygu veya verilmek istenen her ne olursa olsun, o duygu veya mesajın bire bir kelimelerle ifade edilmesine gerek yoktur. Vatanı anlatırken vatan veya devletin ismini söylemeye, aşkı anlatırken aşk kelimesini kullanmaya gerek yoktur. Abdurrahim KARAKOÇ’un “Yâr' deyince, kalem elden düşüyor. Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor. Lâmbamda titreyen alev üşüyor. Aşk, kağıda yazılmıyor Mihriban.” Bunu çok güzel bir şekilde anlatmış. Bu şekilde incelendiğinde, benzer yüzlerce şiir görüyoruz.
ŞİİRİN KONUSU
Şiirin nüvesinde duygu, düşünce, fikir, hayal, gerçek, düş, özlem, hüzün, coşku adına her şey vardır. Şair/ozan, ustalığı ile kelimelerin sözlük anlamlarının yanında çoğu zaman ona çok farklı ve değişik anlamlar da yükler. Dil içinde kendilerine has özel bir söylem ve üslup oluşturarak söze dönüşen, imgelerden, simgelerden, ritimden, çağrışımlardan, uyumdan vb. yararlanarak şiirlerini ortaya çıkarırlar. İnsan yaşamında somut veya soyut olan, her ne varsa, imbikten süzerek söylenen, okurda estetik duygular uyandıran çağrışımların ürünüdür şiir.
Şiir, nesirden bambaşka bir kimliktedir diyeceğim ama kimlik kelimesi de tam olarak karşılamıyor. Bu durumda şiir nesirden bambaşka bir boyuttadır ifadesi daha uygun gibi. Musikiden başka türlü bir musikidir. Şiirde, ses, nefes, ahenk, duygu, ritim, ifade biçimleri değişmez unsurlardır. Mısralar insanın yüreğinde coşkun veya dingin ritim değişimleri oluşturamıyorsa, ruh hallerinde gelgitler ve boyut değişimlerine yol açmıyorsa, duygulanımlara götüremiyorsa bunun şiir olup olmadığı tartışılır. Burada şu gerçeği de görmek lazım. Her şiir herkeste aynı durum değişiklikleri oluşturmaz. Ama en azından belli kişiler veya kitleler üzerinde bunu oluşturuyorsa buna şiir diyebiliriz. Duygular kelimelerin farklı formlarda kullanılmasıyla sese ve söze dönüşerek, okuyan kişide aynı veya farklı duygu geçişleri oluşturabiliyorsa o şiirin tadı ise başka bir güzelliktir.
Edebi sanatların içinde diğer türlerle karşılaştırıldığında kulağa en hoş geleni, dikkat çekeni, kolay ezberleneni ve en kolay hatırlananıdır şiir. Şiir, insanı boğmaz, duygu ve düşünceyi ayakta tutar. Her yaşa, her eğitim, kültür, bilgi seviyesine hitap eder. Bu yüzdendir ki, edebi türler içinde en çok dikkat çekeni ve yaygın olanıdır. Seslendirilmesiyle, ahengiyle, kelime seçimleriyle, estetiğiyle, heceleriyle, sesleriyle ve ritmiyle hayatının her yerindedir şiir. Sevgimizi, kızgınlığımızı, üzüntümüzü, hasretimizi, nefretimizi, övüncümüzü, gururumuzu... duygu, düşünce, görüş ve fikir adına ne varsa, kısaca insana ait ne varsa şiirin konusudur.
Düz yazı da, şiir de kelimelerle yazılır ama ikisinin de etki gücü farklıdır. Düz yazıları okuyup genellikle vermek istediği ana fikri veya mesajı alıp geçeriz. Şiir bir defa okuyarak geçilmez. Şiirde kullanılan dil, üslup, imgelerin kullanımı kişiyi kolaylıkla etkisi altına alır. Bir şiir veya şiiri oluşturan her bir mısra defalarca, hatta yıllarca okunur. Her okunuşta da farklı duygular veya aynı duyguları depreştirir.
Şiir sevgidir, sevdadır, aşktır, umuttur, coşkudur, hayaldir, şiir gerçektir. Şiirde yürek vardır. Duyguların söze ve kelimelere dönüşmesi vardır. Ruhun ve duyguların, bazen feryadı, dizginlenemez isyanı, kimi zamansa mest eden ahenkli uyumudur. Şiirin konusu insandır ve insana dair bilinen ve bilinmeyen, fizik veya metafizik ne varsa hepsidir.
ŞİİRİN BOYUT DEĞİŞTİRMESİ,
İMGE VE SİMGE
Şiir, kelimelere bürünen düşlerin ve düşüncelerin bazen düz, bazen imge, simge, terim ve kavramlarla sözlü veya yazılı olarak can bulmasıdır.
Şiir, duyguların, düşüncelerin, fikirlerin, hayallerin, hayallemelerin simgelerle söze dönüşerek, soyutun somutlaşması, bazen de soyutun daha da soyutlanmasıdır. Somutlaşsa da soyut kalsa da, her ikisinde de sonsuzluğa düşülen bir şerhtir.
Şair imgeleri simgesel bir üslupla da anlatabilir. Şiirin bazı satırlarını ve kullanılan imgeleri anlamayabiliriz. Bu durum o şiirin anlamsız ve karmaşa yığını anlamına gelmez. Bunu Ahmet Haşim şöyle açıklıyor. Şiirin bazı bölümlerinin anlaşılmaması şiir için kusur değildir, tersine güzellik için zorunludur.
Şiirin gizemini ve güzelliğini oluştururken ona ayrı bir derinlik kazandıran ise imgelerdir. İmge; gerçeklik veya anlamı, gerçeğin oluş sırrında ararken bilinçaltında ortaya çıkan yansımalardır. Gerçeğin nüvesindeki sırra ulaşmak için yol gösteren çağrışımlardır.
İmge, şiirde anlatılmak isteneni daha etkili, çarpıcı, estetik, canlı, daha da fazla duyumsanabilir biçimde ifade edebilmek için, seziş, hissediş, duyuşlar arasında farklı olaylar, ifadeler, kelime, terimler ve kavramlarla, simgelerle bağlantılar kurularak oluşturulan yeni, farklı, özgün ifade biçimidir
Şairin duygu, düşünce, seziş ve hayallerini elle tutulur, gözle görülür; rengi, şekli, kokusu, boyutları olan bir görüntü hâline dönüştürüp dille ifade etmesine imge denir
İmgeler her alanda kullanılır. Hatta bazı alanlar ve sanatlarda imge ne kadar fazla ise estetik derinliği vardır değerlendirmeleri yapılır. İmgelerin en etkili kullanıldığı alan şiirdir. Şiirin gücü imgesinde gizlidir.
Şair, imgeyle dış dünyadan gözlemleyerek, hissederek, yaşayarak elde ettiği algıları zihninde, hayal dünyasında anlamlı bir bütüne kavuşturarak uyumlu bir görüntü oluşturur.
Çoğu kez imge ile karıştırılan bir diğer ayrıntı ise simge dediğimiz sembollerdir. Bu durumdan dolayı ikisi de, şairler tarafından aynı şekilde kullanılmaktadır
Simge; Bir kavram ya da düşünceyi, doğrudan ya da dolaylı, bir özne sembol, ya da nesneye yükleyerek, onları bu kavram ve düşüncelerle anılır ya da özdeş duruma getirmektir. Simge, soyut bir kavramı insan zihninde somutlaştırmaktadır. Bazen de alabildiğine soyutlaştırmaktır. Simgenin anlamlandırılması, gerekir mi? Bu uzun uzun değerlendirmeler yapılarak ayrı bir tartışma mütalaa konusudur. Simgeler, şairler, yazarlar, okuyucular için de görecedir.
Şair kendi ruh dünyası, yaşantısı ve içinde bulunduğu ortama ve algısına göre simgeleri kullanır. Dolayısı ile simgelerin her okuyanda karşılığı farklı olabilir. Bazen de hiçbir karşılığı olmayabilir. Bu yüzden, simgeler kullanımına göre değişik yorumlara açıktır. Doğrudan bir anlatım yerine dolaylı bir ifade biçimi olduğu için, okuyucunun bir simgeyi anlaması ve anlamlandırması, eğitim, kültür, bilgi düzeyine, yaşantısına, durumuna, düşünme ve düş gücüne göre değişiklik gösterebilir.
Adem KARAFİLİK