Çalışma Saatleri (08:00-18:00)
Pazar KapalıTelefon
0312 231 84 70İNSAN YETİŞTİRMELİYİZ,
DERDİ İNSAN OLAN
İnsan yetiştirmeliyiz, nefsinin ve eşyanın kölesi olmayan.
Rakamlar, istatistiklerle ve cüzdanıyla sınırlandırılmayan.
Ruhsuz başarılar peşinde koşmayan;
Kişiliğiyle, kültürüyle, sanatıyla, maddesiyle ve manasıyla,
ömrünün sorumluluğunda, hesap gününün bilincinde,
derdi insan olan.
Gün geçtikçe, bilim ve teknoloji ilerledikçe, dünya küçüldükçe, insan olmaya, insanî değerlerle donanmaya daha çok ihtiyaç duyar hale geldik.
Eğitim; klasik yöntemlerin çok daha dışında seyretmeye başladı. Binalar, karatahtalar, defter, kitap ve dört duvar arasında sınırlandırılamıyor. Her zaman, her yerde, her tarafta eğitiliyoruz. Eğitim veriyoruz, alıyoruz, katılıyoruz. Şartlı veya şartsız, her yerde, alanda olumlu veya olumsuz yönde bir şekilde eğitiliyoruz. Yapay gündemler, yoğunluk ve koşuşturma içerisinde aslî yapıyı ve amaçları unutabiliyoruz.
Eğitim her alanda detaylanarak, dallanıp budaklandıkça, klasik eğitim amaçları ve vasıfları tamamen değişti. Öğretimle eğitim karıştırıldı ve eğitim kavramının içi iyice boşalmaya başladı. Kelime ve kavramların içi daha fazla doldurularak geliştirilmesi gerekirken, içleri boşaltıldı. Kelime, terim ve kavramların içi boşaltılırken de beynimizi boşalttık farkına bile varamadık.
Eğitimin asıl amacını kısaca cümlelerle özetlersek; bireye, içinde yaşadığı toplumun millî, manevi değerlerini, inançlarını, kültürünü, yaşam biçimini öğretmek. Yasalarını tanıyıp, kültürel dokuya uyumunu sağlamak. Yaşamını idame ettirecek, her alanda asgari bilgi, beceri sahibi yapmak, yeni beceriler kazandırarak, mutlu yaşamasını, yaşadığı topluma asgari düzeyde katkı sunmasını, kültürel mirası koruyup, yeni kültürel değerler üretmek, yeni nesillere aktarıp, katılımı ve devamlılığı artırmaktır. Bireylerin yeni ve bilimsel teknolojilere uyumlu, değerlerine bağlı olarak, toplumsal, bütünlüğü koruyarak, her alanda gelişimini sağlayıp mutlu yaşamalarına katkı sunmaktır.
Eğitimin temel amaçları gündeme dahi gelmez oldu. İnsani değerler boyutunda olmazsa olmaz denilen temel kriterler devre dışı bırakıldı.
Öğretmenler, yöneticiler, anne ve babalar, çocuklarının okumalarını, yüksek notlar almalarını, akademik başarılarla iyi üniversiteler kazanmalarını, havalı ve karizmatik meslekler edinmelerini, çok para kazanarak, lüks içinde, maddi olanaklar içinde yüzmelerini ister oldu.
Bazıları ise; “evladım adam ol, adam olmak, dünya nimetlerinden daha önemlidir.” demeyi unuttu. Tüm dünyada yaşanan olaylara bakınca durumun böyle olduğunu daha net görebiliyoruz. Bu da algıların tamamen değiştiğinin kanıtıdır
Dünya genelinde insan profili, kültürel farklılıkları, eğitim şekilleri, metotları, algıları, inanç değerleri, beğenileri önce, doğu – batı olarak ayrıştırıldı. Sonra her coğrafyada değiş/tiril/meye başladı.
Eşrefi mahlûkat olan insan, çözülmeyi, keşfedilmeyi bekleyen çok yönlü ve çok bilinmeyenli bir denklem olarak karşımıza çıkıyor.
Peki; insan nedir, kimdir, kime denir?
Nasıl insan olunur, insan doğulur mu, insan olunur mu?
İnsan bilgiyle mi, yoksa bilgiyle dolmak için boş bir şekilde mi dünyaya gelir? Aynı ailede, çevrede, ortamda, eğitimde yetişen bireylerin bile, zekâ ve kişilik yapıları neden farklı olur? İnsan hakkında düşünce ufku kadar soru çoğaltılabilir.
İnsan, keşfedilmeyi bekleyen çözümü zor bir bilmecedir.
İnsan kelimesinin manasını, binlerce kütüphaneyle, milyonlarca ciltlik kitapla dahi açıklamak, anlamak ve anlatmak mümkün değildir.
O halde; insan nedir? Sınırsız güç âbidesi mi, yoksa aciz, nötr, aklı olan, olanı da kıt kanata kullanan bir canlı mıdır? Yoksa hiç biri de değil midir?
Bir akademik çalışmada, insanı tanımlayan 300’ün üzerinde sıfat çıkartılmış. Eğitilebilir, kültürlü, cesur, utangaç, maceracı, yaratıcı, gözü pek, gayretli, disiplinli, disiplinsiz... bu liste uzayıp gidiyor. İşin en ilginç tarafı ise bu sıfatların tamamı, yine insan aklıyla ve sınırlı bakış açısıyla yapıldığı için tam olarak insana dair özellikleri açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
İNSANI İNSAN YAPAN NEDİR?
Bir teze göre, kişiler insanî özelliklerle donanımlı olarak dünyaya gelir. Peki insan donanımlı olarak dünyaya geliyorsa, neden eğitim alıyoruz? Bu durumda, insanlık sonradan kazanılan ve geliştirilen bir şey midir? Eğer insanî hasletlerle doğuyorsak, eğitime gerek var mı veya eğitimin şekli nasıl olmalıdır?
"Aldığımız eğitim ne ise o kadar oluruz" diyor, Fransız filozofu Helvetius. İnsanı, öğrendikleri ve yaşadığı deneyimler şekillendirir. Yani; insan yaşamış ve öğrenmiş olduklarının ürünüdür. Eğitim kalitesi, kişinin geleceğini, çevresini, mesleğini, toplumdaki statüsünü, kendisinin aile bireylerin çevresini, aile bireylerine sağlayacağı imkân ve statüyü dahi belirler.
İnsanda olması gereken, insani özellikleri onun hamurunda vardır. Eğer o hamur şekillendirilmezse, şekilsiz ve tanımsız bir şey ortaya çıkar. O hamuru şekillendirip güzelleştirecek olan şey ise eğitimdir.
İnsanî değerler ve hasletlere ulaşabilmek için insandan başka hiçbir canlı eğitime ihtiyaç duymaz. Şöyle de söyleyebiliriz. Eğitim insan içindir. Eğitimdir insanı insan yapan. İnsandan başka hiçbir canlının eğitilmeye veya öğretime ihtiyacı yoktur. İnsan dışındaki tüm canlılar, doğaları gereği bedensel ve içgüdüsel olarak hayata uyum sağlarlar ve yaratılış özelliklerine göre hayatlarını devam ettirirler.
"Sadece cahiller eğitimi inkâr eder." diyor, Romalı filozof Syrus. Hangi statüde olursa olunsun hemen herkes iyi bir eğitimin önemini kabul eder. Güzel ve mutlu bir gelecek için yeni nesillere, iyi eğitim imkânları sağlamak, onların geleceklerini şekillendirmek için çalışıp çabalarız.
Gelişen ve gelişirken küçülen dünyada gün geçtikçe eğitime daha çok ihtiyaç duyar olduk. Kendimiz olmanın, insan olmanın, gelişmenin, olgunlaşmanın, kısaca, var olmanın ve o varlığı hissetmenin, en temel kriteri eğitimdir. Bilim ilerledikçe, bilgi çoğaldıkça, teknoloji geliştikçe, her türlü eğitimin, eğitim araçları ve yöntemlerinin değeri daha da bir önem kazanıyor. En gereksiz, lüzumsuz, buna ihtiyacımız yok veya asla ihtiyacımız da olmaz dediğimiz bilgiler bir anda önem kazanabiliyor. Ayrıca gün geçmiyor ki, yeni ihtiyaçlar, meslekler ve alanlar çıkmasın.
Yaşamımızı idame ettirebilmek için çok farklı alanlarda öğretim olmalıdır, hatta şarttır. Eğitimin zorunluluk olan kısmı, içi boş bir zorunluluk olarak algılanmamalıdır. Eğitim, eğitilmek ciddi bir ihtiyaçtır. Hatta yemek içmek gibi zaruri ve olmazsa olmaz en temel ihtiyaçlardandır.
Eğitim; ama sınavlara girerek yüksek puanlar almak için, ezberleme yöntemi ile kuru bilgileri maddelerle veya tanımsal olarak öğrenmek değildir. Eğitim; matematik, tarih, coğrafya ezberlemek, sabah akşam sınav peşinde koşarak rakamlarla boğuşmak değildir.
Eğitim; var olmak, varlığı sürdürebilmek, mutlu ve kaliteli bir yaşam için gereklidir. Peki; niçin var olmalıyız, neden veya neler için varlığı sürdürmeliyiz? Bu soruların cevaplarını vererek yola koyulmalıyız.
Eğitim ve öğretim, her şeyden önce özgüven vermeli.
Eğitim, insani boyutları ve evrensel değerleri öğretmeli ve kullanacak bakış açısını kazandırmalıdır.
Klasik eğitim yaklaşımıyla değerlendirdiğimizde; eğitim, hayata hazırlanırken, temel yaşam becerilerini kazandırarak, meslek öğreterek, hayatın içinde varlığını sürdürmek esasıyla yapılırdı. Günümüzde ise durum bambaşka boyutlara yöneliyor.
Bilgi çoğaldıkça, akla gelmeyecek alanlarda bile bilgiye olan açlık daha da artmaya başladı. İnsan ihtiyaçlarının değişimine paralel olarak, eğitim ihtiyaçları standart yaklaşımların dışına çıkmaya başladı.
Adına bilgi çağı da dediğimiz süreçte, bilgi, bilgi teknolojileri daha da bir değer kazandı. Bilginin, kaynaklara ulaşmanın, bilgiyi üretmenin, saklamanın, ihtiyaca göre sunmanın, ona hakim olarak kullanmanın bilincine varan ülkeler eğitimli ve nitelikli insan sayısının artması için, eğitimi zorunlu hale getirdi.
BİREYSEL FARKLILIKLAR VE ORTAK PAYDALAR
Bizler toplumsal hayatın içinde birlikte yaşayan bireyleriz. Her birey vücudu oluşturan uzuvlar gibidir ve toplumun varlığını idame ettiren değerli bir parçasıdır. Uzuvlar olmadan bütünlük olmaz. Sağlıksız uzuvlardan sağlıklı bir bünye beklenemeyeceği gibi, sağlıksız bireylerin olduğu ortamlardan, sağlıklı toplum oluşumu da beklenemez.
Sağlıklı toplumlar ise, sağlıklı bireylerin yetişmesiyle mümkündür.
Medenî, nitelikli, varlığı ile değer katan insanların yetiştirilmesi, topluma kazandırılması ayrı bir önem taşır. Tüm dünyada farklı eğitim, öğretim yöntem ve tekniklerinin artmasının nedeni, insan kalitesinin artması içindir. Gün geçmiyor ki yeni bir sistemle karşılaşmayalım. Bir dönem etkili olduğu söylenen ve asla tartışma konusu olmayan bir eğitim yöntemi, kısa bir zaman diliminden sonra yetersiz hatta pedagojik yöntemlere aykırı bulunabiliyor.
Bir dönem, abartılan ve neredeyse kutsallaştırılan bir yöntem kısa sürede devre dışı kalabiliyor. Yakın geçmiş döneme baktığımızda dahi, bunun örneklerini bol miktarda görebiliyoruz. Eğitim alanında çalışanların, eğitimcilerin, dolayısı ile velilerin de kafa karışıklığı yaşamasının nedeni de bu hızlı değişim ve gelişimdir.
Her dönemde, yeni ve farklı yöntem ve modeller ortaya çıkıyor. Örnek vermek gerekirse; “Klasik Öğrenme Yöntemleri, Bloom Öğrenme Modeli, 5 E Modeli,7 E Modeli, Probleme Dayalı Öğrenme, Beyin Temelli Öğrenme, Okulda Öğrenme Modeli, , Gagne Modeli, Kubaşıklı Öğrenme Yöntemi, Tam Öğrenme Modeli, Temsil Sistemleri, Metaforlarla Öğrenme, Hipnoterapi Yöntemiyle Öğrenme” gibi, onlarca yöntem sayılabilir. Bu arayış hâla da devam etmekte, her dönemde yeni ve farklı öğretim yöntem ve stratejileri gündeme gelmektedir.
Tüm bu yöntemlerin amacı eğitim ve insan kalitesini artırmak olarak değerlendiriliyor. Bu yöntemlerin tamamını incelediğimizde, hepsinin en temel ve ortak kaygısının yoğunluklu olarak, öğrenme üzerine kurulu olduğunu görüyoruz. Hepsinin de çok güzel yanları var. Hepsi de değerli ama neredeyse bu yöntemlerde olması gereken önemi, değeri kazanamayan ve göz ardı edilen veya fazla öne çıkartılamayan en temel faktör; insan kelimesinin anlamını felsefi ve manevi yönlerden irdelemeden yöntem ve stratejiler geliştirilmesidir.
Eğitim kalitesinin artması, yeni metodolojilerin geliştirilmesi, etkisinin ve kalıcılığının artması için bir şeyler yapmanın sorumluluğu sadece eğitim kurumlarına, belli zümrelere ait değildir. Burada toplumun her katmanında bulunan oluşumlara, özellikle de ailelere ciddi görev düşmektedir.
Binlerce yılın birikimi, insanın en temel mirası olan, kültürel dokunun korunması, yaşatılması, özgün eserlerin çoğaltılması, yeni nesillere öğretilmesi, kalıcılığı sağlanarak geleceğe aktarılması ise başlı başına bir önemli husustur. Bu konu tarihin doğal akışına bırakılmamalıdır.
VAR OLMAK, VARLIĞIN FARKINA VARMAK,
Varlığın olduğu, her yerde, her alanda, formal (örgün)ve informal (yaygın) olarak değerlendirilen ve iki temel boyutlu olan eğitim, insana her alanda gereklidir. Nedir bu gereklilikler? sorusuna verilecek en temel cevaplar. Eğitim öncelikle şunlar için vardır.
Var olmak, varlığın farkına varmak,
Bilmek ve bilginin kölesi olmadan, bilgiye hâkim olmak ve onu en doğru şekilde kullanabilmek,
Öğrenmek, değer olmak ve değer oluşturarak, yapılan çalışmalara değer katmak,
Yaşamı sürdürebilmek, toplumda yer edinebilmek,
Bilgi, beceri ve anlayış değişikliklerini geliştirmek,
Toplum standartlarını, yaşam biçimlerini öğrenmek,
Toplumun inançlarını, gelenek ve göreneklerini kavramak ve yaşamak,
Maddi ve manevi olarak dolmak ve insani değerlerle donanarak, bireysel ve toplumsal hayatın içinde mutlu, kaliteli bir hayatı yaşayabilmek,
Hem içinde bulunulan toplum, hem de insanlık için fayda sunmak
... vb. için.
Peki; bütün bunları gerçekleştirmek çok mu zordur? Bu durum; soruya ve sorunlara nasıl baktığınıza göre değişir.
Yaşamak, yaşamımızı sürdürmek, var olmak, varlığı idame ettirmek için olmazsa olmazımızdır eğitim. Maddî ve manevî olarak her yönüyle insanı şekillendirme süreci olan eğitimin önündeki engelleri aşmak, istenilen başarı düzeylerine ulaşmak zor gibi görünse de, bu zorluklar çok karmaşık olabilir ama çözümsüz değildir.
Eğitim adına her ne yapılırsa yapılsın, insanı ve psikolojisini göz ardı edemezsiniz. Eğitim adına verilen her karar, atılan her adım en ince ayrıntısına kadar düşünülerek, kararlar verilmelidir. İnsanı insan yapan değerler düşünülmezse, küçük de olsa yanlışlar görmezlikten gelinirse, sorunlar büyüyerek ileride telafisi mümkün olmayan yıkımlar oluşturacaktır.
Daha önce değişik yerlerde sıkça paylaşılan bir mektubu paylaşmak istiyorum.
Nazi toplama kamplarından kurtulmuş ve Almanya’da bir lise müdürlüğü yapan bir öğretmen, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine şu mektubu gönderirmiş.
”Nazi toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar. Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum.
Öğretmenlerden istediğim şudur: Öğrencilerinizin ”insan” olması için çaba harcayın.
Çabalarınız bilgi canavarları ve becerikli psikopatlar üretmesin.
Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.
Biliyorsunuz; Hitler milyonlarca insanı gaz odalarında öldürmüştü.
Kullandığı aktörlerin hepsi alanında uzman isimlerdi.
Yani eğitim tek başına yeterli değil, önceliğimiz iyi insan' yetiştirmek olmalı.”
İnsan yetiştirmeliyiz, nefsinin, ve eşyanın kölesi olmayan. Rakamlar, istatistiklerle ve cüzdanıyla sınırlandırılmayan. Ruhsuz başarılar peşinde koşmayan; kişiliğiyle, kültürüyle, sanatıyla, maddesiyle ve manasıyla, ömrünün sorumluluğunda, hesap gününün bilincinde, derdi insan olan.
Adem KARAFİLİK